Alejandro González Iñárritu’nun 2014 yapımı “Birdman” filmi, hem teknik anlamda hem de içerdiği varoluşsal temalarla sinema dünyasında önemli bir yere sahiptir. Film, tek bir kesintisiz çekim illüzyonuyla anlatılan bir öykü sunarak, izleyiciyi baş karakter Riggan Thomson’ın zihinsel ve duygusal çöküşüne dahil eder. Bu inceleme, filmin varoluşçu izlerini, sembolizmini ve sinematografisini detaylı bir şekilde ele alacaktır.
Varlık ve Varoluş Üzerine: Bir Aktörün Krizi
Birdman, eski bir Hollywood yıldızı olan Riggan Thomson’ın (Michael Keaton) Broadway’de sahneye koymaya çalıştığı bir oyunun hazırlıkları esnasında yaşadığı varoluşsal krizi anlatır. Riggan, süper kahraman Birdman rolüyle tanınmış, ancak artık kendini sanat dünyasında ciddiye alınmak isteyen bir sanatçı olarak kanıtlama çabasında. Film boyunca Riggan’ın içsel mücadelesi, hem kişisel kimliğini hem de sanatsal değerini sorgulamasına yol açar.
Bu kriz, modern insanın varoluşsal sıkıntılarını yansıtır. Riggan, Birdman karakteriyle özdeşleşmiş, ancak bu özdeşleşme onun bireysel kimliğini kaybetmesine neden olmuştur. Jean-Paul Sartre ve Albert Camus gibi varoluşçu filozofların üzerinde durduğu “kendini bulma” mücadelesi, Riggan’ın sürekli iç sesi ve hayali süper güçleri aracılığıyla somutlaşır. Birdman karakteri, Riggan’ın bastırılmış egosunu ve varoluşsal kaygılarını temsil eder. Onun için Birdman bir kurtuluş değil, bir hapishane gibidir; geçmişteki şöhretini geride bırakmak ve sahici bir anlam bulmak istemektedir.
Sembolizm ve Metaforlar
Filmdeki birçok sembol ve metafor, Riggan’ın içsel çatışmasını derinleştirir. Örneğin, uçma sahneleri, Riggan’ın özgürlük arayışını ve yükümlülüklerinden kaçma arzusunu sembolize eder. Ancak bu sahneler aynı zamanda onun gerçeklikten kaçışını ve delirme noktasına gelmiş olmasını da işaret eder. Riggan’ın kendini Birdman olarak gördüğü anlar, kimlik arayışı içindeki çelişkilerini ve sanatçı olmanın getirdiği yükleri simgeler.
Filmdeki tiyatro sahneleri de yoğun sembolizm taşır. Tiyatro, Riggan’ın geçmişteki sinema kariyeri ile günümüzdeki sanatsal hırsları arasındaki çatışmayı yansıtır. Tiyatronun sahne arkasında geçen sahneler, Riggan’ın hayatını bir performans olarak yaşadığını ve gerçek kimliğini bulmaya çalıştığını gösterir. Bu durum, varoluşçuluğun sıkça incelediği “kendini sahneleme” kavramıyla örtüşür.
Sinematografi: Tek Bir Kesitte Varoluş
Birdman’in en dikkat çekici teknik özelliklerinden biri, filmin kesintisiz bir tek çekim gibi görünecek şekilde çekilmiş olmasıdır. Yönetmen Iñárritu ve görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki, bu etkiyi yaratmak için uzun çekimler ve ustaca gizlenmiş geçişler kullanmıştır. Bu teknik, izleyiciyi Riggan’ın sürekli bir zaman akışında yaşadığı sıkışıklık ve kaçışsızlık duygusuyla bütünleştirir.
Film boyunca kamera, Riggan’ın etrafında dönerek onun dünyasını izleyiciye neredeyse bir rüya gibi sunar; gerçek ile hayal arasındaki ince çizgiyi bulanıklaştırır. Bu, varoluşsal bir kaygıyı görselleştirme şekli olarak yorumlanabilir: Gerçekliğin sürekli olarak sorgulandığı, zamanın ve mekanın iç içe geçtiği bir dünyada yaşıyoruz.
Lubezki’nin kullanımı, özellikle geniş açılı lensler ve el kamerasıyla çekilmiş sahnelerle karakterize edilir. Bu seçim, Riggan’ın hem fiziksel hem de psikolojik olarak izole edildiğini vurgular. Ayrıca, filmde renk kullanımı da dikkat çekicidir. Kırmızı, mavi ve yeşil gibi yoğun renkler, sahnelerdeki dramatik tonları artırır ve Riggan’ın içsel karmaşasını dışa vurur.
Birdman, içerdiği derin varoluşsal temalar, sembolik anlatımı ve yenilikçi sinematografisiyle sinemada özgün bir yer edinmiştir. Riggan Thomson’ın hikayesi, sadece bir aktörün krizi değil, modern insanın anlam arayışını ve varoluşsal mücadelesini simgeler. Film, sinemada hem biçim hem de içerik olarak cesur bir deney olup, izleyiciyi Riggan’ın karmaşık ve çalkantılı dünyasına çekmeyi başarır.
Filmden birkaç da alıntı sunayım:
- “Ölümüne korkuyorsun, bizim gibi, önemli olmadığın için. Ve biliyor musun? Haklısın. Önemli değilsin.”
- “Hayat senin düşündüğün gibi bir aşk mektubu değil. Bu, senin hayatta kalmak için nasıl savaşacağına dair bir hikaye.”
- “Dünyanın seni tanımadığı ya da fark etmediği gerçeğini kabul et. Yavaş yavaş, sefil bir şekilde, unutulacaksın.”
- “Sevgiyle nefret arasında çok ince bir çizgi var. Bazen o çizgi, bir damar kalınlığında olabilir.”
- “Ölümüne korkuyorsun, bizim gibi, önemli olmadığın için. Ve biliyor musun? Haklısın. Önemli değilsin.”
- “Bir insan tıpkı, asker olamayan birinin muhbir olması gibi sanatçı olamadığında eleştirmen olur.”