O Yer
Günlerdir ne kalemlerime baktım ne de bir kâğıdın saf yüzüne; Hepsi doluydu ya da ben öyle görüyordum. Yazacak, anlatacak kavramları benden almışlar, Yerlerini bilmiyorum, tüm izleri yok etmişler. Satır satır…
Günlerdir ne kalemlerime baktım ne de bir kâğıdın saf yüzüne; Hepsi doluydu ya da ben öyle görüyordum. Yazacak, anlatacak kavramları benden almışlar, Yerlerini bilmiyorum, tüm izleri yok etmişler. Satır satır…
Her çağda, her olağanüstü olaylar sonucunda köklü toplumsal, kültürel, ahlaki ve psikolojik değişiklikler oluyor. Çoğunluk tarafından bir dönem kabul edilmeyen değerler, sonradan kabul ediliyor ya da kabul edilenler sonradan yozlaşmış…
Ilık güneş ışınlarının tenimdeki gezintisiyle uyanmak, Geceden kalma ruh kırıntıların o ekşimsi tadı yok. Düşlerin şifacı annesi uğramış olmalı uykumda, Dokunmuş, onarmış, bir bir süpürmüş zihin odalarımı, Hatırlamıyorum geçmişi, kırgınlıklarımı,…
“Şu an”cılara, plansızlara soruyorum, yarınların suçu ne? Sırf Carpe Diem diye nefes alanların kendilerine güveni yeterince tam değildir, korkularının tesirinde ürettikleri bir teoridir. Bu ifadem, geçmişin takıntısı altında yaşamak ya…
En iyi baktığımız yerdeyim: geçmişin birinde, tarihte. Neden geçmişin biri? Çünkü hangi tarih olursa olsun, fark etmez, içerik aynı. Değişmesini istediğimiz fakat hiçbir ilerleyen süreçte değişmemiş olgular… Olgular, diyorum; olaylar…
Şiirlerin çoğunlukla acılardan oluştuğunu biliyoruz. Acılardan da beslendiğini… Hiç kahkaha atan şiir okudunuz mu? Ben hiç okumadım. Okuyan varsa bana da okusun, okutsun. Şiir, geçmişte kalmak isteyenlerin ürünüdür. Yaşanmış anıların…