İpek, “Liflerin Kraliçesi” diye anılır. Kavramın cinsiyeti, anlaşıldığı üzere, dişidir. Zaten kaynağı da doğum sırasında kullanılan bir maddedir (serisin=koza pamuğu). Kelebeğin doğumu sırasında başka doğumlara gebe de kalması, bambaşka bir olaydır. Etkileyici… Ve ölüm… Çok fazla ölüm…
1 kg ipek üretimi için 3 kg koza tüketiliyor ve bu da kaç bin larvanın (krizalit de denebilir), canın ölümü demekti. Hem de boğularak… İpek liflerinin bütünlüğünün bozulmaması için… Malum bir kozadan yaklaşık 800 – 1200 m ipek tel elde ediliyordu. Büyük bir kayıp ya da elde edilemeyen kocaman bir kâr. İpek, altından da kıymetli. Hatta belki de kıymetini kaybetmeyen tek tabii üründür. Çünkü ipek, kışın sıcak, yazın da serin tutar. Öyle ki, boya tutma özelliği sayesinde de muhteşem renklere bezenebilir, göz alıcılığı artar. Aşk gibi…
Aşk… İpek gibi… Yıllardır modası sönmeyen, yıllardır peşinde koşulan, sahip olunmak istenen, özü tabii, kaynağı yenilenebilir, mizacı ironik, sureti pek bir cezbedici, içi yakan, doğurtkan ve bir o kadar öldürücü… Sorumluluğu külfetli lakin bir o kadar -uyuşturur da- uçurucu… Mevsim gibi, yakar ve üşütür. Gökyüzü gibi kurtarıcı, yeryüzü kadar da sahiplenici… Bir yandan vefa gösterirken ferahlatır, bir yandan da feda ettiklerinden için yanar. Ah, kaç kurban verildi, kaç efsane doğdu. Kimi yürekten yüreğe is oldu, kimi dillerde ninni; kimi unutuldu, kimi uğruna yaşanacak bir lütuf oldu. Benzi yanık, bakışlar kül; ruha sunulan kadehlerde kutsal bir yudum, şiirlere ilham, sanata rehber, sanatçıya nefes, sanatseverde düşe dönüştü. Nasıl da hasretiz! Nasıl da aciz karşısında! Pak ve pür; sergüzeşt bir paye; acemi bir âşık kadar hakkı vardı maşuğun da. Kelimeler, masallar, şiirler, romanlar ancak bir hakkı sükut eder ona.
Mevsimler akıyor. Su gibi… Aşk da akıyor, aktıkça değişiyor. Mevsim olmuyor, mevsime ters, mevsime zıt koşuyor. Dedikleri ve varlığı birbirine düşman, savaş bitmiyor. Tutarsızlığı bir kabiliyet, bir güç, cezbedici bir körlük. Tutarsızlığı bir kırıklık, parçalanma ve bitmeyen bir ölüm… Sıcakta üşütüyor, soğukta bunaltan bir çokyüzlü. Hangisi ne zaman sana bakacak, gülecek ya da ağlatacak meçhul. Bilmemek, aldatılmak, kandırılmaya müsaade etmek, gurur kırıcı. Saygın kalmıyor değerlerine, düşlerine, düşüncelerine… Saygın kalmadıkça tükenen sen, saygın kalmadıkça giden sen. Bedenen giden sen. Düşlerini kaybettiğin yerden…
İpek yolunda çok destan yaşandı; çoğu tarihinde kıymetli kaldı. Şimdi, yol çöp, yol kokuşmuş. Hiçbir kaçış sokağın adı yok. Nereye gitsen kayıpsın; nereye gitsen sen değilsin. Sen yolda kaldın, sen bırakıldın. Sen, seni bıraktın; sen, senden gideli çok oldu.
Yoksun. Yokum. İpek yolu, ipek gibi bir aşktan oldu.
14.9.21.34
Fatma Arslan
Çok güzel olmuş.
Meryem
😍😍TEBRİK EDERİM
Emine
🌹🌹🌹🌹🌹🌹