Ben Kimim?

Category: Danışmanlık >, Denemeler, Eserler, Psikoloji 81 0

Rabia kim?

Mezuniyetimle beraber her sene öz geçmişime bakarak ve merak ederek -sırf meraktan- görüşmelere, toplantılara davet edildiğim oluyor. Öz geçmişimde her mezun olduğum bölüm, her yaptığım çalışma ve aldığım eğitimler yazar. Çeşit çeşit alanların, bana göre birbirleriyle bağlı ama onlara göre ayrı ayrı sayılmasına rağmen, her sene daha da çeşidini arttırarak paylaşmaya devam ederim. Bunun da bir farkındalık çalışması ve bir amaç -benim amacım- olduğunu unutmamak gerek. Çok fazla yadırgandım, yanlış bulundum, kabul edilemez görüldüm. Ve bu durum hâlâ öyle lakin benim bakış açıma sahip kişilerin de ortaya çıkarak, benimle beraber “Evet, işte bu, ben de böyle düşünüyordum ama…” demesini sağlamış olduğum da oluyor. Mutlu oluyorum.

Atalarımız, ah atalarımız, birçok söz söylemişler; bazen öylesine, bazen o şartlar öyle gerektirdiği için, bazen de farklı imalarda söylemişlerdir. Biz atalarının emanetlerini çarçur eden bir millet olmamıza rağmen nedense atasözlerini büyük bir özenle korumaya ve elimize geçen her fırsatta kullanmaya da bir o kadar meyilliyiz. “Bir koltuğa iki karpuz sığmaz,” en çok duyduğum atasözüdür. Söz, bir işin aynı anda yapılamayacağını anlatmaya çalışır. Mesela, aynı anda hem kitap okuyup hem de bir deneme yazamayız. Ama kastedilen işlere bakalım, ikisi de ayrı ayrı dikkat gerektiren işlerdir. Mesela, aynı anda hem yemek yer hem film seyreder hem de sınav kâğıtlarını okuyabilir bir öğretmen. Yemek yemek ve sınav kâğıtlarını okumak (ki sınav özellikle test şeklindeyse) reflekstir bazı kişilere göre. Büyük bir dikkat gerektirmeyebilir. Bazı kişiler var ki, yürürken telefonla konuşamaz ya da yemek yerken ne konuşabilir ne de bir şeyler izleyebiliyor.

Beynimizi nasıl kullanmaya alıştırdıysak öyle de devam eder. Yıllardır hiçbir iş yaptırılmamış bir beyne aynı anda bırak birden fazla iş yaptırmayı, tek bir işi bile layıkıyla yapamayabilir. Ya da kritik dönemlerinden beri birçok eylemi yapmaya çalışmış, türlü türlü işlerde çalışmış; gerek karakterine ya da zihinsel ve duygusal yapısına uymasın, okumuş, öğrenmiş, gezmiş, dinlemiş ise o beynin ulaştığı potansiyeli düşünün. Yıllardır inşa edilmiş olan o katbekat nöral ağların yapabileceklerini… Sadece burada düşünülmesi gereken, profesyonelce bir inşa mı yoksa karmaşık bir sistemle örülmüş mü olduğu… Kaliteli bir yönetim de olabilir, sistemsizlik de, yani gelişigüzellik; işte bu, işleri biraz karıştırabilir. Lakin yine de seçim, o beynin elinde, kime ne, değil mi?

Rabia felsefe, biyoloji, psikoloji, sosyoloji, edebiyat okumuş olabilir; öğretmenlik, aile danışmanlığı, editörlük, yazarlık çizerlik yapıyor da olabilir. Bu onu Rabia yapandır. Başka bir yerde yine birçok alandan okuyanlar var; okuyanların kimisi sadece ezbercidir, ezberlediğini kusar. Kimisi anlamak için okur, daldıkça daha derinlere dalar; dünyayı, doğayı, insanı, duyguları, toplumu vb. Anlamak mühimdir; anlayış ile gelir çözüm, fikir, ilerleyiş ve tekâmül. En önemlisi, anlamak ile başlar sükûnet, sızının dinişi, varoluşsal yatışma ve dinginlik. Anlamak için ise parçalamazsın, bütünlersin; dışlamazsın, kabul edersin. Anlamını kaybetmiş olanın acısı da bitmez, uyuşması da, uyuşukluğu da. Dinlemek, görmek, hissetmek, koca bir külfet gelir ona.

Ara ara düştüğümüz “Ben kimim?” furyasını anlatmak, hiçbir zaman tatminlik, kesinlik ve yatışma sağlamaz, sağlamayacaktır da. Bu yüzden klişeleşir ve kaçılır. Çoğunluk kaçtığında ise birileri çıkar ve ele alır, havaya kaldırır ve “Sen busun!” der cevap olarak. O kim?

Büyüklü küçüklü kitlelere konuşanlardan tanıdıklarım oldu. Yakın çevrelerince kabul görülmeyen, küçümsenen konuşmacıların yabancı kitlelerdeki başarısı ilginç bir nokta. Sevdiklerinden onaylanmayan, alkışlanmayan, kabullenilmeyen bireyin patlayışıdır bu başarı. Hisli bir başarıdır, mantıklı değil. Hisli bir başarının etrafındaki kitle, değişmeyen ve tek tip hayran kitlesidir. Mantık yollu başarının ise etrafındaki hayran kitlesi değişken ve çok tiplidir. Kimi dinliyoruz ve o, bize ne kadar uyuyor? Tam bu mevzuda bir nokta daha var: his yollu başarının konuşmacısı, gerçekte kendine ve kendiyle konuşuyordur. Amacı etrafındakilerde olan değişim ya da iyileşim değildir. Çevresindeki seslere sağır ve acılara kördür. Yalnızdır, içinde dinmeyen bir acı vardır, sosyal duruşu sadece bir alıcılıktır, gülüşü bir maskedir. Asıl olan kendisi üzerindeki etkilerdir. Mantık yollu başarının konuşmacısında ise etrafında, bulunduğu toplumda ve dünya düzeninde bir değiştirme ve iyileştirme çabası yatar. Çevresindeki seslere kulak kabartır, acılara duyarlıdır. Acısı, yaptığı yardımlarla arada diner, sosyalliği bir alışveriştir, gülüşü ise deva. Şimdi, ne alaka diyen çokbilmişler olacak, sakin. Konu dağılmadı; dünyaya evin diğer penceresinden baktık. Aynı evin odaları arasında koşuşturan o küçük kızım(!)

Konuşanlar da çocukken düştüler, dizleri kanadı; kiminin elinden tuttu annesi, kiminin elinden tutulmadı; işte o elinden tutulmamışların kendileri kalkıp, kendi başlarına aldıkları yoldan buldukları, kazandıkları, belki de çaldıkları tecrübe, bilgi ve hislerle bizi yontmaya çalışıyorlar. “Sen busun!” diyenlerin çoğu, yontulmamıştır, giydirilmiştir. Kıyafet ise geçicidir ve kirlenir. Sonraki sene başka bir moda çıkar, ona bürünür. Moda aslında yenilik değildir, bir tekleştirme çabasıdır; zoraki uyum ve uysallaştırma taktiği. Nasıl oluyor da milyonların zevki, tek bir şeyde toplanabiliyor? Bu nokta da tuhaf! Kabul edilmesi… Ey biricik olduğunu savunan ve ona göre ilgi bekleyen canlı!

Kime kendinizi sorsanız, emin olun, herkes size sizi kendi görebildiği, duyabildiği, ezberledikleri ve algılayabildiği oranda anlatacaktır. Dikkat edin, kim hangi alanda okuyorsa o alanda ezberlediklerini yakıştırarak öne çıkar. Oysa bilmek, sadece yakıştırmayı içermez, yakıştırmamayı da kapsar. Neredeyse tüm hastalıkların semptomları içinde halsizlik, baş dönmesi, ağrı, isteksizlik, güç kaybı, mide bulantısı, duygusal iniş çıkışlar, nefes darlığı vb. vardır. Bu durumda bir onkolog kanseri araştırır, bir nörolog ciddi bir beyin sarsıntısına ya da iç kanamayı, KOAH, patolojik bir psikiyatri vakası çıkabilir. Belki de o kişi sadece gün boyu bir şeyler yememiştir, ne dersiniz? Burada vurgulamak istediğim, hastasın ya da değilsin, busun ya da şusun, demek değil. Olabilirlik, diye bir şeyin de var olduğunu anlatmak.

İnsan, en çok sevdiği kişiyi dinler, kabul eder. Şu da var ki, sevdiğiniz kişi, eşiniz, dostunuz, hocanız, abiniz, komşunuz, yazarınız, bilim insanı ya da sanatçı, öyle dedi diye öyle değilsiniz, olmak zorunda da değilsiniz. Hepsine, tüm o kişilere, bir adım geri çekilip bakın, bir önceki sene ile şu an inandıkları ve yaptıkları aynı değil. Yarın da aynı olmayacaklar. Dinleyin, daha önce yaptıkları doğru ya da iyi değildi; şu an yaptıklarıyla övünüyor olmaları da, yarın bu yaptıklarını da yine reddetmeyecekleri anlamına gelmiyor. Onlar da birer ezberci, taklitçi ya da yenilikçi (deneyci) olabilir. Sen nesin, ne istiyorsun? Bazen, bazı cevaplar, soruların doğdukları yerdedir ki aslında bu çoğunlukla da öyle olagelmiştir. Bir arkeologdan biraz kazı taktiği yeterli olabilir gibi. Kazarken, derinlere inerken de bulacaklarımıza zarar vermemek de önemli.

Yaşam, olasılıklar dünyasında var olandır ve fırsatlar nezdinde de yürüyendir. Her insanın fırsatlar teknesi, kendine hastır. O yaşam denizinde alabora da olup yüzmek durumunda da kalabiliriz, daha büyük bir gemiye de alınabiliriz. Aynı teknedeki iki kişiden biri, denize düşerken diğeri daha büyük bir el tarafından kurtarılabilir. Belki biraz da işin doğası ele geçen fırsatlara -bazılarınca şansa- bağlıdır ve bunların kullanılabilirliği ile kullanabilmemize. Bazı fırsatlar var ki, muazzam bir fırsattır ama eldeki koşullarda kullanmak imkânsızdır; bazı fırsatlar da vardır ki, eldeki zengin koşula rağmen kullanımı o an basit gelip elinin tersiyle itelenmiş ya da kullanımı ertelenmiştir de kaçırmışızdır. Kim bilir! Ben değil, o da değil; sen bilirsin!

Ben kimim? Ben, sahip olduğum beynim, kaslarım, endokrin sistemim, isteklerim, arzularım, merakım, duygularım, travmalarım, doğuştan getirdiğim varoluşsal sorularım, yapabildiklerim ve yapamadıklarım. Kendi şartlarımın ve yaşadıklarımın ürünüyüm. Ben hem hepsiyim hem de hiçbiri.

27640cookie-checkBen Kimim?

Related Articles

Add Comment